İslam Öncesi Arap yarımadasına ait İzzet EKER Hoca’nın hazırladığı özet dokümanla karşınızdayız.
6 sayfadan oluşuna bu dokümanı arkalı önlü çıkartıp öğrencilere dağıtabilirsiniz.
Soruları da gayet güzel. Yazılı sorusu olarak sorulabilir. Cahiliye dönemi hakkında bilmemiz gereken her şey var.
SORULARLA CAHİLİYE DÖNEMİ
1- İslam Öncesi Araplarda Toplum Yapısı Nasıldı?
İslam öncesi Arap Yarımadası‟ndaki toplumda “bedevi” ve “hadari” denen iki çeşit hayat tarzı vardı. Hadariler köy, kasaba ve şehirlerde yaşayıp ticaretle geçinirken; bedeviler ise çöl ve vahalarda konar göçer olarak çadırlarda yaşayıp, hayvancılık yaparak geçimlerini sağlarlardı.. Arap Yarımadası’nda yaşam, kabile esasına göre devam ediyordu.
2- İslam Öncesi Arap Yarımadasında Hangi Dinler Vardı?
-Medine, Hayber, Fedek ve Yemen’de — Yahudiler
-Necran’da — Hıristiyanlar
-Bahreyn, Umman ve Yemen’de — Mecusiler
3- Cahiliye Ne Demektir?
İslam öncesi Arapların inanç, âdet ve uygulamalarına cahiliye âdetleri denir. Cahiliye, belli bir döneme işaret eder, hiç bilgisi olmayan anlamına gelmez. Bu kavram, Arapların İslam‟dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslam sonrası dönemden ayırmak için kullanılmıştır.
4- Cahiliye Araplarında Allah İnancı Var Mıydı?
Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlere bakıldığı zaman açıkça anlaşılmaktadır ki; cahiliye dönemde yaşayan Araplar, Allah’ın varlığını kabul ediyorlar ancak O’nu müdahalesi sınırlı bir varlık olarak düşünüyorlardı.
“Resûlüm de ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), Yeryüzü ve onda bulunanlar kime aittir?” “Allah’a aittir.” diyecekler. De ki: “O halde hiç düşünmez misiniz?” Sor onlara, de ki: “Kimdir o yedi kat göklerin Rabbi ve o büyük arşın sahibi?” “Allah’ındır.” diyecekler. De ki: “O halde korkmaz mısınız?” Her şeyin mülkiyeti ve yönetimi, kudreti elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan kimdir? Diye sor.” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “O halde nasıl büyüleniyorsunuz? ” el-Mü’minûn 23/84-89
5- Yaratıcı Allah İnsana Karışır Mıydı?
Araplara göre Allah, ilk yaratmadan sonra insanı serbest bırakır ve insan artık hayatı boyunca dehrin (zamanın) yönetimi altına girerdi ve dehr, kişinin ölümüyle vazifesine son noktayı koyardı.
6- Cahiliye Döneminde Allah’ın Konumu Nedir?
Câhiliye Araplarında, Allah ve diğer tanrılar arasında hiyerarşik bir sistem vardı. Bu sistem içerisinde Allah, hiyerarşinin en üst noktasında yer alırdı. Hiyerarşinin zirvesinde olan Allah, günlük hayatla ilgili konularda rahatsız edilmez, onun yerine hiyerarşinin alt tabakasında olduklarını düşündükleri diğer tanrılara başvururlardı. Arapları böyle bir düşünceye sevk eden ise tanrıların, Allah katında şefaat etme yetkilerinin olduğu inancı ve onların Allah’ı kral gibi düşünmeleriydi.
7- Şirk Ne Demektir?
Kelime anlamı ortak koşmaktır. Tevhid kelimesinin zıddıdır. Allah’a ortak koşmak ve O’ndan başka tanrılarında olduğunu kabul etmektir. Câhiliye Araplarının en belirgin özelliklerinden birinin de şirk olduğunu Kur’ân-ı Kerîm bildirmektedir.
8- Arapların Putlara Tapma Sebepleri Nelerdir?
Onların, putlara tapmalarının en önemli sebebi, putların Allah katında şefaatçi olacağına olan inançtı: “Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır” diyorlar. …” Yûnus 10/18
Onlar putlara, Allah katında onları kendileri için şefaatçi gördükleri ve Allah ile kendi aralarında vasıta olarak kabul ettikleri için tapıyorlardı. Bu şirkin ortaya çıkmasında önemli bir unsurdu.
9- Putların Sayısı Ne Kadardır?
Arapların önemli putları Kâbe’de bulunurdu ve bunların sayısı 360 idi. Kâbe’de 360 tane putun olmasının sebebi, bir ayda 30 gün ve bir yılda 12 ayın olması ve ikisinin çarpımının da 360’a tekabül etmesi sonucunda her güne ibadet için bir putun karşılık gelmesi gösterilmektedir.
Mina’da da 7 putun olmasının sebebi ise ibadet için haftanın 7 gününe bir putun ayrılmasıydı. Ayrıca Kâbe’de bulunan putlardan başka yaklaşık olarak yüz kadar da tağut denilen tapınakları vardı ki, Kâbe’ye gösterdikleri saygıyı bu tapınaklara da gösterirlerdi. Hem Kâbe’deki putlara, hem de bu tağutlara kurban kesilirdi.
10- Putların İsimleri Hakkında Bir Bilgi Var mıdır?
Câhiliye Çağı insanının taptığı putların bazılarının özel isimleri mevcuttu. Bunlardan üçü Kur’ân-ı Kerîm’de: “Siz de gördünüz değil mi Lât ve Uzzâ’yı? Üçüncü olarak da öteki Menât’ı?” diye zikredilmektedir. en-Necm 53/19
11- Araplar Putlara Saygı Gösterirler Miydi?
Hayızlı kadınların putlara dokunması kesinlikle yasaktı. Ancak onların belirli bir mesafede durmalarına izin verilirdi. Putların, kendilerini her türlü kötülükten koruduğuna olan inançları, onların savaşa gittikleri zaman putlarını da yanlarında götürmelerine sebep oldu.
Putlara çocuk, köle ve esirlerin az da olsa kurban edildikleri bilgisinin yanında, asıl olarak hayvanlar kurban edilirdi. Putlara kurban kesmelerinin sebebi, putlara olan bağlılıklarını göstermek ve onlara yaklaşmaktı. Onlar, koyun, sığır, deve ve ceylan gibi hayvanları keserler ve kanlarını putun üzerine döktükten sonra, etlerini parçalayıp putların üzerine koyarlar ve bu etleri yırtıcı hayvanların ve kuşların yemesini beklemeye başlarlardı.
12- Cahiliye Arapları Ahirete İnanır Mıydı?
Câhiliye Çağı insanı, ölümü insanlığın kaderi olarak düşünmüş ve ölümden sonrası ile pek ilgilenmemiştir. Onlar, bu hayattan sonra hiçbir şeyin olmayacağına, bedenin çürüyerek toz toprak olacağına ve ruhun da uçup gideceğine inanırlardı.
“Dediler ki: Bu dünya hayatımızdan başka bir şey yoktur; ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder…”
“… Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek? dedi.” Bir rivâyete göre bu ayet, Übey b. Halef hakkında nâzil olmuştur. Zira o elinde bir kemikle Hz. Peygamber’in yanına gelerek elindeki kemiği parçalar ve sonra da “Ey Muhammed! Bu çürümüş kemiği kim diriltecek?” diye Hz. Peygamber‟e sorduğunda, Hz. Peygamber: “Onu, Allah diriltecek, sonra seni öldürecek, sonra seni cehenneme atacak.” diye cevap vermiştir ve Übey b. Halef Uhud Savaşı’nda öldürülmüştür.
13- Meleklere Bakış Açıları Nasıldı?
Cahiliye Arapları; Allah’a çocuk isnat ederlerdi. Araplara göre melekler, Allah’ın kızları idi: “(Ey müşrikler!) Şimdi Rabbiniz, erkek çocukları sizin için ayırdı da, kendisi meleklerden kız çocukları mı edindi? …” el-İsrâ 17/40
14- Araplara Göre Niçin Melekler Allah’ın Kızıdır?
Araplar; Allah’ın kızlarının yani meleklerin Allah katında şefaat etme yetkilerinin olduğuna inanırlardı. Bu inanca göre iyi davranılırsa meleklerin hoşnutluğu kazanılacak ve bu takdirde kendilerine uzak gördükleri Allah’a yaklaşmış olacaklardı.
15- Haniflik Nedir?
Hanif, sözlükte “batıldan doğruya dönen kimse”ye denir. Dinde ise “Hz. Muhammed‟den önce Araplar arasında Allah’ın birliğine inanan ve putperestliği reddedenler”e Hanif denilir.
Arapların en eski dinlerinin tevhid dîni olduğu söylenebilmektedir. Bu dinden uzaklaşan Câhiliye Arapları, yine de Allah’ı en yüce varlık olarak kabul ederler ve putlarından ayrı olarak “Ya Allah!” veya “Allahümme” diye dua ederlerdi. Hz. İbrahim’e gönderilen Haniflik dinini tahrip Allah’a yaklaşmak için aracılar ortaya çıkarmışlar ve bu şekilde putlara tapınmaya başlamışlardı.
Bu dönemde putperestlerle birlikte sayıları az da olsa Hanîf olduklarını söyleyen putları reddedip Allah’a inanan kimseler de vardı. Bu kimseler, tek başlarına dîni bir hayat yaşarlardı. Hz. Peygamber’in dünyaya geldiği dönemde Hanîf olarak bilinenlerin başında Varaka b. Nevfel, Ubeydullah b. Cahş, Osman b. Huveyris, Kus b. Sâide geliyordu.
16- Cahiliye Araplarındaki En Eski İbadet Nedir?
Câhiliye çağında en yaygın olan ibadet ise hac idi. Hacı adayları, hac mevsiminin başlatıldığı ayın ilk günü ihramlı olarak yirmi gece Ukâz panayırında kalırlar ve orada alışveriş yaptıktan sonra on gece Mecenne panayırında , sekiz gece Zülmecâz panayırında kalırlar ve terviye günü Zülmecaz’dan ayrılarak arefe günü Arafat’a çıkarlardı.
17- Kabeyi Çıplak Tavaf Etmelerinin Sebebi Nedir?
Onlar, Kâbe’yi çıplak tavaf ederlerdi. Bunun sebebi olarak da annelerinden çıplak doğduklarını bahane ederlerdi. Ayrıca günah işlediklerini düşündükleri için günlük elbiseleriyle tavaf etmezler ve bunun için yeni elbise giyerlerdi.
Yeni elbise almaya güç yetiremeyenler (kadınlar dahil) –ahmas- elbiselerini çıkararak Kâbe’yi çırılçıplak tavaf ederdi. Bundan çekinenler ise gece tavafını tercih ederlerdi. Araplar hacda ihrama girdikten sonra süt içmez ve ondan yapılmış herhangi bir şey yemez, avlanmaz, saç ve tırnak kesmez, koku sürünmez ve kadınlara yaklaşmazlar, ayaklarına sandal, üzerlerine de yeni bir elbise giyerlerdi.
* Vedâ haccından bir yıl önceki hac mevsiminde, Rasûlullah (s.a.), Hz. Ebû Bekir’i hac emîri tayin etmişlerdi. Emîr, aldığı talîmat gereği, bayram günü halka şunu ilân etmişti: “Duyduk duymadık demeyin! Bu yıldan sonra hiçbir müşrik haccedemiyecek ve hiçbir çıplak da Kâbe’yi tavâf edemiyecektir.”
18- Haram Aylar Hangileridir?
Araplar yılın 4 ayında birbirleriyle savaş yapmayı yasaklamışlardır. İşte bu aylara Haram Aylar denir. Bu aylar şöyledir: Zilkade, Zilhicce, Recep ve Muharrem.
Haram aylarda hiçbir surette kavga edilmez, adam öldürülmez hatta düşmana dahi el kaldırılmazdı.
19- Cahiliye Toplumunda Kadına Değer Verilir Miydi?
Ataerkil bir anlayışa sahip olan Arap toplumunda göçebe bir hayat tarzı sürmek, kadını önemsiz bir konuma düşürmekteydi. Nitekim göçebe hayatın kaçınılmaz unsuru olan sık sık yer değiştirme ve zamanı belli olmayan kabile baskınları, yağmaları sonucunda ganimet elde etme, savaşma gibi özelliklerin kadında bulunmaması böyle düşünülmesine neden olmuştur.
Aile içerisinde kadının söz söyleme hakkının olmaması onu erkeğe bağlı kılmıştır. Kadın, erkeklerin arzularını gideren ve ona hizmet eden bir varlık olarak telakki edilirdi. Nitekim muayyen günlerinde kadınlarla oturulmaz, yemek yenmez hatta onlar evden, çadırdan da dışarıya çıkarılırdı.
Şehirde yaşayan cariyeler, fuhşa zorlanır ve bu yolla elde ettikleri paralara sahipleri tarafından el konulurdu. Kadının namusu şehirdekine oranla çölde daha saygı görürdü.
Câhiliye döneminde kadın, kocası öldürülürse onun arkasından ağlayamazdı. Ne zaman kocasının öcü alınırsa ancak o zaman kocasına ağlama hakkını elde edebilirdi. Kocası ölen kadın, en kötü elbiselerini giyerek evinin en kötü yerinde bir sene boyunca beklerdi.
20- Cahiliye’de Kız Çocuklarına Değer Verilir Miydi?
Kur’ân-ı Kerîm, Câhiliye Arapları’nın kız çocuğuna dolayısıyla da kadına bakış açılarını ortaya koymaktadır.
“Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda?”
Bu ayetlerde Allah, günahsız yere kız çocuklarını diri diri gömen Arapların bu adetlerini kınayarak, bu yaptıklarının büyük günah olduğunu belirtmiştir. Onlar, bu yaptıklarının günah olmadığı kanaatindeydiler.
Kız çocukları iki şekilde gömülürdü. Birincisinde, kadın doğum yaklaştığı zaman bir kuyu kazar ve çocuğu kuyunun başında doğururdu. Kadın, eğer çocuk kız olursa çocuğu kuyuya atar ve toprağı üzerine doldurarak kuyuyu dümdüz ederdi. Çocuk erkek olursa onu bir kenara koyardı.
İkincisinde ise kız, altı yaşına kadar büyütülürdü. Altı yaşına geldiği zaman baba, hanımına kızını süslettirir ve onu gezmeye götüreceğini söyleyerek evden çıkartır ve daha önceden kazdığı kuyunun yanına götürür ve onu kuyuya atarak üzerine toprağı doldurur ve orayı düzlerdi.
Onlar, gömdükleri kızlarını, “Allah’ın kızları” olarak niteledikleri meleklerin yanına gittiklerine inanarak yaptıkları işle vicdanlarını rahatlatıyor, kendilerini psikolojik olarak huzurlu hissediyor ve böylece kızlarını gönül rahatlığıyla gömüyorlardı.
21- Cahiliye Döneminde Evlilik Nasıldı?
Câhiliye çağında kişi, babasının ölmesi veya babasının hanımını boşaması üzerine babasından boşanan kadınla evlenebilirdi. Kadının kocası öldüğü zaman, kocasının oğlu kadının üzerine bir elbise atarak o kadın üzerinde kendisinin hak sahibi olduğunu gösterirdi.
22- Cahiliye Döneminde Boşanma Nasıldı?
İlâ, bir boşama şekliydi. Erkek, karısını baskı altına alarak ona zarar vermek için birkaç yıl karısına yaklaşmamaya yemin ederdi. Erkek, isterse yeminin bitiminde tekrar yemin ederdi. Kadın, bu yemin dönemi içinde başka bir erkekle de evlenemezdi.
* İslâm bekleme süresini dört aya indirmiş, süre sona erince kocanın, bir bâin veya ric’î tâlâk ile boşamış olacağına hükmetmiştir.
Zıhar: Câhiliye çağında erkek, karısı kız doğurduğu, onun mallarını elde temek istediği veya ondan bıktığı zaman karısına “sen, bana anamın sırtı gibisin” demek suretiyle onunla cinsel ilişkiye girmeyi kendisine yasaklıyordu. Kocası ölen kadın bir yıl yas tutardı fakat kocasından ayrılan kadın iddet beklemezdi. Hamile olduğu bir zamanda kocasından ayrılır ve başka bir erkekle evlenirse, doğacak çocuk yeni kocanın nesebinden sayılırdı.
* İslâm zıhârı boşama saymamış, ancak keffâreti gerektiren bir yemin telâkki etmiş, “bir köle azat etmek, gücü yetmezse iki ay oruç tutmak, bunu da yapamazsa altmış fakiri doyurmak”tan ibaret olan keffâreti ödemedikçe kadına yaklaşmayı menetmiştir.
23- Cahiliye Döneminde Evlat Edinme Var mıdır?
Câhiliye çağında bir kimse herhangi bir çocuğu evlatlık edinirdi. Çocuk bu yolla o kişinin oğluymuş gibi muamele görürdü. Yani o kişinin kızları ile evlenemez, mirasından pay alır, evlatlık edinen kişi de evlatlığının boşanmış hanımıyla evlenemezdi ve onun mirasından da o pay alırdı. Evlatlık edinilen kimse o kişinin adıyla anılırdı. Yani “filanın oğlu filan” denilirdi.
* İslam, kimsesiz, bakıma ve yardıma muhtaç olan çocuklara sahip çıkılmasını teşvik etmiştir. Ancak bir çocuğu geçek ana-babası gibi büyütüp, ona ana-baba dedirtmek. Onu aile ferleri arasına almak ve varis yapmak yoktur. Bu bir cahiliyet âdetidir. Bu şekilde evlatlık Allah’ın hükmüne karşı çıkmak demektir. “Muhammed içinizdeki adamlardan hiç birinin babası değildir.” (Ahzab Suresi: 40 ) ayetiyle evlatlık yasaklanmıştır.
“Allah bir adamın içinde iki kâlp yaratmadı. O evlatlıklarınızı öz oğullarınız gibi tanımadı. Bu, sizin ağızlarınızdaki sözünüzdür. Allah hakkı söyler ve o doğru yolu gösterir. Evlatlıklarınızı babalarına nisbetle çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarının kim olduklarını bilmiyorsanız o halde dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır.” (Ahzab Suresi: 4–5)
24- Arapların Hz. Muhammed’e Karşı Çıkmalarının Sebepleri Nelerdir?
a- Hz. Peygamber’in İnsan Olmasına Şaşırmaları:
Câhiliye çağı insanının tasavvurundaki peygamberle, kendilerine gönderilen peygamber arasında oldukça fazla fark vardı. Onlar, Hz. Peygamber’in kendileri gibi bir insan olmasına şaşırıyor ve peygamberin bir insan olmaması gerektiğine inanıyorlardı:
“… Allah bir insanı mı peygamber olarak gönderdi?” el-İsrâ 17/94
Yine Kur’ân-ı Kerîm, bu şekilde davrananların sadece o dönem insanına has bir özellik olmadığını ve insanlık alemine bir peygamber gönderildiği zaman onun, kendileri gibi oturan-kalkan, yiyen-içen bir insan olmasının yadırgandığını haber vermektedir:
“… Bu nasıl peygamberdir ki, yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor. …” Furkân 25/7
b- Toplumdaki Zenginlerin Statülerini Kaybetme Korkusu:
Hz. Muhammed’in Peygamberliğine karşı çıkan Ebu Cehil, Ebu Leheb ve Ukbe gibi elebaşları; Hz. Peygamber’e gelenin hak olduğunu kabul etmekle beraber, iman ettikleri takdirde çıkarlarının ortadan kalkacağını düşünerek iman etmemekte direnmişlerdir.
c- Hz. Muhammed‟in Mensub Olduğu Kabilenin Güçlü Olmaması:
Peygamberin, kendi sınıflarına ait olmayan başka bir tabakadan seçilmiş olması, onların iman etmesini engelleyen önemli bir unsur idi. Çünkü onların anlayışına göre, bir kişi peygamber seçilecekse, kendileri gibi servet sahibi, itibarlı, çok erkek çocuğa sahip ve kendileriyle aynı tabakadan olmalıydı.
“Bu Kur’ân, iki şehirden birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” ayeti ile de bu husus belirtilmiştir.
d- Kabileler Arası Rekabet:
Ebû Cehil ise şunları söylüyordu: “Biz ve Abdû Menâf Oğulları aramızda şeref konusunda yarış ederiz. Onlar başkalarını doyurur ve korurlar, biz de aynısını yaparız. Onlar verir, biz de onlarla aynı yarışta burun buruna giden atlar gibi eşit oluncaya dek veririz.
Şimdi onlar, “Bizim adamlarımızdan biri peygamberdir, ona gökten vahiy geliyor.” diyorlar. Biz onun bir eşini ne zaman elde edeceğiz. Tanrıya and olsun! Ona hiçbir zaman inanmayacağız ve onun gerçeği söylediğini kabul etmeyeceğiz.”
25- Fil Olayı Nedir?
Yemen kralı Ebrehe, Sana’da büyük bir kilise yaptırarak insanların hacca oraya gelmesini istedi.
Kilisesine kimse gelmeyince Kâbe’yi yıkmak için and içti ve büyük bir ordu hazırlayarak Mekke’ye doğru yola çıktı. Ebrehe ve askerleri Abdulmuttalib‟in 200 devesini alıyor ve Abdulmuttalip “Ben develerin sahibiyim Kabe’nin sahibi Allah’tır” diyerek geri istiyor develerini.
Ebrehe saldırı için emir verdiğinde Filin bakıcısı Üneys ve Nufeyl Fili hareket ettiremedi. Ve kırlangıca benzeyen kuşlar tarafından helak edildiler.
Bu olaydan sonra Araplar Kureyşlilere “Tanrının Halkı” demeye başladılar.
Fil Olayı Kur’an-ı Kerim‟de şöyle anlatılır: “Ey Muhammed, (Kâbe’yi yıkmaya gelen) fil sahiplerine Rabb‟inin ne yaptığını görmedin mi? Rabbin onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Rabbin onların üzerine kızgın taşlar atan “ebabil” kuşlarını gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı.”