Okullar arası yapılan spor müsabakalarında mücadele ediyoruz. Sporcu öğrencilerimizi tabi ki yalnız bırakmak olmaz. Desteğimizi en iyi şekilde gösterelim, sahada kendilerini yalnız hissetmesinler diye birkaç sınıf öğrenciyi de taraftar olarak götürdük. Heyecanla hep bir ağızdan okulumuzu destekliyoruz. Okulumuz imam hatip lisesi olduğu için uzun uzadıya okulun adını söylemek zor oluyor tabi. Öğrenciler kısa yolda okulumuzun adını haykırıyor ve alkışlıyor:
İ-HA-LE (şak şak şak) İ-HA-LE (şak şak şak)…
İHL’nin doğru okunuşu İ-HE-LE’dir. Öğrencilere her ne kadar “Oğlum İ-HA-LE değil İ-HE-LE diyeceksiniz” desem de gürültüde duyan olmadı, duyan da kalabalığa uydu ve imam hatip lisemiz İ-HA-LE olarak desteklendi…
Bunu neden anlattım? Önce kısa bir özet geçelim.
28 Şubat darbesi yaşanalı 22 yıl oldu. Kendilerini ülkenin ve devletin tek hâkimi sanan ve İslam’a karşı büyük bir nefret besleyen güruh, başta imam hatip okulları ve Kur’an kursları olmak üzere dinî eğitim veren okulların kapısına kilit vurulmak istedi. Başörtüsü ve takke takanlar, imam hatip okullarında okuyanlar, hacılar, hocalar öcü gibi gösterildi. Dindarlar üzerinde büyük bir baskı kurup irtica yaygarasıyla dinini yaşamak isteyenlerin önüne her türlü engel konuldu.
Zorunlu kesintisiz 8 yıllık eğitime geçilerek imam hatip ortaokullarının kapanması sağlandı. Yaz kurslarında camiye ve Kur’an kursuna gitmek için 12 yaş sınırlaması getirildi. 12 yaşından önce her türlü kursa gitmek serbest iken Kur’an kursuna gitmek yasaktı. Böylece dinden ve dinî değerlerden uzak bir nesil yetişmesi hedeflendi. Günümüzde yaşadığımız problemlerde bunun da payı var elbet.
Asker olamadık, polis olamadık, devlet memuru olamadık. Katsayı uygulaması getirilerek ilahiyat dışındaki bir fakülteye gitmemiz engellendi. İlahiyata gitmek için bile Türkiye derecesi yapmak zorunda kaldık. İmam hatiplerin önünün kapatıldığını gören halk, gelecek kaygısıyla çocuğunu bu okullara göndermedi. Okulumuz öğrencisizlikten kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bunlar yetmiyormuş gibi imam hatiplerde kız-erkek karışık okunması dayatıldı. Okumak isteyen kızlara da başlarını açarak okuyabilecekleri söylendi. Başörtüsü ile okula gitmek isteyen, fakat okul kapısının önünde çevik kuvveti görüp eylem yapan kızlarımız terörist muamelesi gördü, teröristlerin yargılandığı devlet güvenlik mahkemelerinde yargılandı. Üniversite son sınıfta, hatta son dönemde olmasına rağmen başörtüsü ile okumak isteyen kızlarımızın gözünün yaşına bakılmadı ve okuldan atıldı. Daha neler neler…
O dönemi bizzat yaşayıp mağdur edilen milyonlarca insandan biri olma şerefine nail olduğum için rabbime hamdolsun.
Beklenen bahar yavaş yavaş geldi ve imam hatiplerin önündeki engeller yine bir imam hatipli olan uzun adam tarafından bir bir kaldırıldı. Mağduriyetlerimiz giderildi. Okullarımıza büyük yatırımlar yapıldı. Allah ondan razı olsun.
İ-HA-LE’ye fesat karıştırmak, yani imam hatip okullarını bozmak, değerlerinden uzaklaştırmak ve hatta değersizleştirmek isteyen 28 Şubatçıların izlerini silmek kolay değil elbet.
Ancak…
Evet, bu okullarda okuyan öğrenci sayısı zamanla arttı. Ama yapılan onca düzenlemeye ve teşviğe rağmen nicelikle beraber niteliği sağlayamadığımız aşikâr. Bu yıla kadar sistem zorunluluğundan şube dolduran imam hatip liselerimiz, liselere sınavsız giriş başlayınca ve diğer Anadolu liselerine kontenjan arttırılınca gördük ki öğrencisiz kaldı. İnsanımız imam hatipler yerine Anadolu liselerini tercih ediyor. İmam hatip liselerini tercih edecek bir sebep göremiyor. İmam hatip ortaokulunda okuyan bir çocuk liseye imam hatibe gitmek istemiyor. Gitmek istese de sayılı birkaç imam hatip lisesinin dışındakileri tercih etmiyor. Proje imam hatipler bile çok fazla ilgi görmüyor, başarılı öğrenciler daha iyisi varsa orayı tercih ediyor.
Velinin çocuğunu imam hatip okullarına yazdırma gayesi öncelikle din ve ahlak eğitimini önemsemesidir. Bunun yanında başarı da olursa Anadolu liselerinden önce imam hatip liseleri tercih edilir. Veli, imam hatip liselerindeki din ve ahlak eğitimini, başarıyı yeterli bulmuyor; çocuğunu imam hatip lisesine gönderip eldeki çocuğu da kaybetmeyeyim derdine düşüyorsa şapkamızı önümüze alıp düşünmemiz, bu durumun sebeplerini irdelememiz lazım. Bunu yapacak olanlar da başta bu okulların idarecileri ve bu idarecileri bu okullara atayan amirlerdir. Zaten sorunlarımızın sebebi de idareci ve amirlerin bunu yapmamalarıdır. “At sahibine göre kişner” ve “Balık baştan kokar” atasözü boşuna söylenmemiş…
1965’lerde Kayseri orduevinde Türkiye Öğretmenler Sendikası bir toplantı düzenler. Konu: Milli eğitim ve imam hatip okullarıdır. Toplantı boyunca bütün konuşmacılar imam hatip okullarının kapatılmasını ister. Toplantının sonunda dönemin Doğu Menzil Komutanı Faruk Güventürk şunları söyler:
“İmam hatip okulları kapatılamaz. Çünkü halk bu okulları istiyor. İmam hatip okulları, halk istemez olduğu gün kapatılabilir. Kapatılmalarını isteyenler, bu neticeyi sağlayacak çalışmalar yapmalıdırlar. Yoksa kapansın demek hiçbir mana ifade etmez.” (Altınoluk Dergisi, sayı 37, Mart-1989)
Sözün özü:
Vizyonsuz, imam hatip davasından bihaber, imam hatibi dert edinmeyen, gelen öğrencileri “bunlardan bir şey olmaz diyerek” okuldan soğutan, ortaokulu imam hatipte okuyan öğrenci bile neden lise hayatına bizde devam etmiyor sorusunu kendine sormayan, okulu ve öğrencileri geliştirmek ve nitelikli öğrencileri imam hatibe çekmek için gece gündüz çalışıp projeler üretmeyen idareciler ve bu idarecileri imam hatiplere atayan amirler, hatta onların da amirleri!
Böyle yaparak bilerek veya bilmeyerek İ-HA-LE’ye fesat karıştırıyorsunuz, 28 Şubatçılara hizmet ediyorsunuz, bu okullar öğrencisizlikten kapansın istiyorsunuz demektir. Ya elinizi taşın altına koyun ve imam hatip davasına gerçek anlamda hizmet edin. Ya da imam hatip davası omuzlarınızın kaldıramayacağı kadar ağırsa bulunduğunuz koltukları daha fazla işgal etmeyin. Bu millete, bu ümmetin çocuklarına ihanet etmeyin.
Vebaliniz büyük. Sadece hatırlatmak istedim.