Ana Sayfa DERSLER FIKIH Fıkıh 1. Ünite “Fıkıh İlmi” ÖZET

Fıkıh 1. Ünite “Fıkıh İlmi” ÖZET

18815
1

#Fıkıh İlminin Tanımı, Amacı ve Önemi

“Allah, kimin hakkında hayır dilerse onu dinde anlayış sahibi (fakih) kılar.” Buharî, İlim, 10.

Fıkıh, sözlükte bir şeyi derinlemesine bilmek ve kavramak anlamına gelir. Terim olarak kişinin günlük hayatında faydasına ve zararına olan şeyleri bilmesidir.

İmam-ı Şafii de şöyle tanımlamıştır: “tafsilî delillerden (ayet ve hadislerden) elde edilen amelî hükümleri bilmektir.”

Fıkıh ilmi ile uğraşan, Kur’an ve sünnet gibi delillerden dinî hüküm ortaya koyabilme yeteneğine sahip kimseye fakih denir. Fakih belirli kaynaklardan hüküm çıkarırken gerekli bütün çabayı gösterdiği için fıkıh terimi içtihat kavramıyla aynı anlamda kullanılmıştır. Bu nedenle fakih ile müçtehit de aynı anlama gelmektedir.

#Fıkıh İlminin Konuları

İBADÂT: İbadetlerle ilgili hükümler. Yani; taharet, abdest, mesh, gusül, teyemmüm, namaz, oruç, itikaf, zekat, fitre, hac, umre, kurban, keffaret, adak, yemin, cihad etmek vb.

MEAMELÂT: Sosyal hayatla ilgili hükümler. Yani; feraiz, vasiyyet, alım-satım, kira, şirket, kaza, dava, şahitlik, siyer, savaş hukuku, barış vb.

MÜNAKEHÂT: Aile hayatıyla ilgili hükümler yani evlenme, boşanma, nafaka, iddet, nesep vb.

UKUBÂT: Dünyevi cezalarla ilgili hükümler. Yani; cinayet, kısas, diyet, had cezaları, hırsızlık, içki içme cezası, zina cezaları, dinden dönme

#Fıkıh İlminin Amacı

  • Varoluş gayemizin Allah’a kulluk olduğu bilincini kazandırmak,
  • Allah’ın rızasına uygun bir hayat yaşamamıza katkı sağlamak,
  • Kur’an ve sünnette yer alan hükümleri, yaşam tarzına dönüştürmek,
  • Kişilerin hak ve sorumluluklarını belirlemek,
  • Hakların ihlalini ve vazifelerin ihmalini önlemek,
  • Toplumda adalet, barış, huzur ve güveni tesis etmek,
  • Hukuk ile ahlak bütünlüğünü sağlamak ve ahlaklı bireyler yetiştirmek,
  • Güven ve huzur içinde istikrarlı bir toplum oluşturmaktır.

#Fıkıh-Fıkıh Usulü İlişkisi

Usul kelimesinin içerdiği anlamlardan dolayı fıkıh usulü, üç anlama gelmektedir. Birinci anlamıyla fıkıh usulü, bizi fıkha ulaştıracak yol ve yöntemdir. “Usul”, kaynaklardan, hükümlerin nasıl çıkarılacağı, hangi yöntemle doğru bir sonuca varılacağı konularını ele alır. Bu işleviyle fıkıh usulü, bir metodolojiden ibarettir.

İkinci anlamıyla fıkıh usulü, fıkhın kaynakları demektir. Bu durumda, “Herhangi bir fıkhi hüküm hangi kaynaklardan alınır?” sorusunun cevabı ile uğraşır.

Fıkıh usulü üçüncü anlamıyla fıkhın temellerini oluşturan ilke ve esaslardır. Bu anlamda, fıkıh usulü, fıkhın bir parçasını oluşturur ve ondan ayrı düşünülemez. Örneğin sosyal ilişkilerde adaletin gözetilmesi ve kolaylık fıkhın temel ilkelerindendir. Bu anlamıyla fıkıh usulü fıkıh ilminin bir dalıdır.

Fıkıh usulü genelde, fıkhî hükümlerin delilleri, bu delillerden hüküm çıkarma ilke ve metotlarından bahseder. Fıkıh ilmi ise fıkıh usulüyle elde edilen hükümleri konu edinir.

#Fıkıh İlminin Diğer İlimlerle İlişkisi

Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini geniş bir şekilde açıklayan ilme tefsir denir. Tefsir ilmi, Kur’an ayetlerini belirli usul ve kurallar dâhilinde inceler. Ayetlerin nüzul sebeplerini ortaya koyar. Bu şekilde, ayetlerin ihtiva ettikleri anlamları geniş bir biçimde açıklar. Bu inceleme ve açıklamalarda verilen bilgiler ve ayetler üzerinde yapılan yorumlar, fıkhi hükümlerin tespiti açısından önemlidir. Ana kaynağı Kur’an olan fıkıh, hükümlerini ortaya koyarken başta ahkâm tefsirleri olmak üzere tefsirlerden yararlanır.

Hz. Peygamber’den (s.a.v.) aktarılan söz, fiil ve takrirlerinin tümüne sünnet veya hadis denir. Hadis usulü ise hadis rivayetlerinin derecelerini, niteliklerini tespit edip ortaya koyar. Fıkıh da hüküm çıkaracağı zaman hadis ve hadis usulü ilminden faydalanır. Özellikle Kur’an’ın uygulama ile ilgili ayetlerinin Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından nasıl hayata aktarıldığını hadis ilminin verilerinden elde eder. Bu yönüyle sünnet, fıkhın ikinci ana kaynağıdır.

Fıkıh ilminin dilbilim ile sıkı bir ilişkisi vardır. Çünkü içtihat yeterliliğine sahip olmak için fakihin Arapçaya vakıf olması gerekir. Buna göre fakih, naslardan hüküm çıkarabilmek için öncelikle sarf-nahiv başta olmak üzere Arapçayı tüm incelikleriyle bilmelidir. Dolayısıyla nassları orjinal dilinden anlamada yapılan içtihat isabetli olmayacaktır.

Fıkıh ilminin ilişkili olduğu diğer bir ilim dalı da siyerdir. Siyer, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatını, ahlakını, davranışlarını, devlet idaresini, yaptığı savaşları ve olaylar karşısındaki değerlendirmelerini anlatan ilim dalıdır. Fıkıh, sünnetten hüküm çıkaracağı zaman siyer ilminin verilerinden de istifade eder.

Kelam, İslam dininin inanç esaslarını konu edinen ilim dalıdır. Kelam ilmi, mükelleflerin özgür iradesi ile yapabileceği fiillerin bulunduğunu ispata çalışır. Fıkıh bu fiillerin hükümlerini açıklar.

Fıkıh ilmi, temel İslam bilimlerinin yanı sıra matematik, tıp, coğrafya, sosyoloji gibi pozitif ve sosyal ilimlerden de faydalanır. Örneğin namaz vakitlerinin tayiniyle oruç ve hac aylarının hesaplanmasında, namazda kıble yönünün tespitiyle mirasın taksiminde matematik ve coğrafyadan faydalanır.

 #Fıkıh İlminin Temel İlkeleri

Fıkhî hükümlerin kaynağı Kur’an ve sünnettir. Bu nedenle onların ayrıntılı bir şekilde açıklanması gerekir. Bu tür açıklamalar için fıkıh ilminde belirgin olarak öne çıkan bazı ilkeler vardır. Bunlar;

1. Mükellefiyette kolaylık,

2. Helallerde genişlik, haramlarda sınırlılık,

3. Kamu yararının gözetilmesi,

4. Adaletin gerçekleşmesi

1. Mükellefiyette Kolaylık

İslam, insana gücünün yetmeyeceği sorumlulukları yüklememiştir. Sorumlu tuttuğu emirlerin yerine getirilebilmesi için birçok kolaylaştırıcı hükümler koymuştur. Örneğin;

* Suyun bulunmadığı durumlarda abdest yerine teyemmüm yapılır.

* Ayakta duramayanlar namazlarını oturarak kılarlar.

* Ramazan ayında yolculuk yapanlar, yolculukları süresince isterlerse oruç tutmayabilirler.

* Zengin olup da hacca gidemeyecek kadar hasta olanlar başka birini kendi yerlerine gönderebilirler.

* Vekâlet yoluyla kurban kesilebilir.

* Mesh süresi normal şartlarda 24 saat iken seferi olanlar için bu süre 3 güne çıkar.

* Seferi olanlar 4 rekâtlık farzları 2 rekât kılarlar.

2. Helallerde Genişlik-Haramlarda Sınırlılık

Allah (c.c.), kâinatta yarattığı nimetleri insanın hizmetine sunmuş, “Ey insanlar, yeryüzünde bulunanların helal ve temiz olanlarından yiyin…”buyurmuştur. Ancak Allah (c.c.) merhametinden dolayı kişiye ve topluma zararlı olan bazı şeyleri ise haram kılmıştır. Örneğin içki ve kumarı, insanın kendisine, ailesine ve çevresine zarar verdiği için yasaklamıştır. Dinimizde haramlar sınırlı olduğu için belirtilmiş, helaller ise çok olduğundan sayılmamıştır. Dinin haram kıldığı bazı şeyler zaruret durumunda geçici olarak mübah sayılmıştır. Örneğin açlıktan ölmek üzere olan bir kimsenin, murdar olan hayvanın etini ölmeyecek kadar yemesi haram değildir.

3. Kamu Yararının Gözetilmesi

Kamu yararı denildiği zaman, toplum yararı anlaşılır. Bazı durumlarda toplumun menfaati ile kişilere ait çıkarlar çatışabilir. Bu durumda kamuya ait çıkarlar tercih edilir. Toplumun menfaatine dokunacak bir zarar ile özel mülkiyete dokunan zararlardan birinin tercih edilmesi zorunlu olduğunda öncelikle kamunun yararı tercih edilir. Ancak bu tercih yapılırken özel mülkiyetin korunması ve verilecek zararın telafi edilmesi gerekir. Böylece kamusal haklarla kişisel haklar arasında bir denge kurulur. Örneğin duyulan ihtiyaç sebebiyle şehir merkezinde hastane, okul, cami gibi yararı kamuya ait olan bir binanın yapılabilmesi için, bir şahsın özel mülkü kamulaştırılabilir. Ancak bu durumda o kişinin mülkünün bedeli ödenmelidir. Böylece o kişinin hakkı da korunmuş olur.

Zarar ile yarar çatıştığında öncelikli olarak zararın giderilmesi amaçlanır. Örneğin kurulacak bir fabrika çevreye zarar verecekse ondan elde edilecek yarardan vazgeçilir.

4. Adaletin Gerçekleşmesi

Adalet sözlükte doğruluk, eşitlik, denklik, aşırılıktan uzak ve dengeli olma anlamındadır. Terim anlamı ise bir işi yerli yerine koyma, hak sahibine hakkını verme, hak ve hukuka uygunluk demektir.

Fıkıh ilminin temel özelliklerinden biri de adaletin sağlanması için gerekli düzenlemelere yer vermiş olmasıdır. İnsanların, aralarındaki ilişkileri düzenlemek için hukuk kurallarına ihtiyacı vardır. Bu kurallar adaleti gerçekleştirir, toplumda huzur ve güven ortamı oluşturur.

Adalet; hukuka bağlı kalmayı, eşitlik ve hakkaniyete uymayı gerektirir. Bu nedenle hiç kimse, kendi kendine hakkını almaya kalkışamaz. Nitekim böyle bir girişim, fıkıh tarafından cezalandırmayı gerektiren bir suç sayılır. Hz. Peygamber (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde, faiz gibi sömürü araçlarını, kan davası gütmek gibi haksız tavırları cahiliye âdetlerinden saymış ve dinde asla yerinin olamayacağını ilan etmiştir.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız!
Lütfen ad-soyad bilginizi girin