Rasim ÖZDENÖREN “Gül Yetiştiren Adam”
Bu hafta Rasim Özdenören’in “Gül Yetiştiren Adam” adlı eseriyle buluştum; sizi de buluşturmak istedim.
Rasim Özdenören’i üniversite yıllarında “Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti” kitabıyla tanımıştım. Dili oldukça etkili bir şekilde kullanan yazarın fikirleri ve söylemleri, dünya görüşümün şekillenmesinde ve yaşadığımız sisteme farklı bir bakış açısıyla bakmama yardımcı olmuştu.
Rasim Özdenören, eserlerinde genellikle toplumdaki değişme ve çözülmeye değinir. Bu çözülmenin sebep ve sonuçlarını ortaya koyan durumları anlatır. Kültürel yabancılaşma, aile çözülmeleri, bunalımlar din ile modernleşme arsındaki gelgitler onun eserlerindeki üzerinde durduğu konulardır.
40 civarında eseri bulunan yazar, genelde deneme türünde eserler vermekte; bunun yanında hikâye türünde de eserleri bulunmaktadır. Fakat tanıtımını yapacağımız “Gül Yetiştiren Adam” eseri ise Rasim Özdenören’in roman türünde yazdığı tek eserdir.
Yazarın Çok Sesli Bir Ölüm ve Çözülme adlı hikâyeleri TV filmine çevrilmiş. Bazı kitapları çeşitli kurum ve organizasyonlar tarafından ödüle layık görülmüş. 2008 yılında Kültür Bakanlığı, Türk Dil Kurumu ve RTÜK’ün iştirakiyle düzenlenen Karaman Türk Dili Ödülü’nde “Türkçe’yi güzel ve doğru kullanan edebiyatçı ödülü”ne layık görülmüş. Zaten eserlerini okuyunca yazarın dilimizi etkili kullanmadaki becerisine siz de şahit oluyorsunuz. Eserlerindeki akıcılık ve duru anlatım, okumaya devam etme arzusu duymanıza vesile oluyor. 2015 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü’ne layık görülmesi de son dönemde aldığı önemli ödüllerden.
Yazar ve eserleri hakkında verdiğimiz bu kısa malumattan sonra “Gül Yetiştiren Adam” eserine geçersek;
Tasvire ağırlık veren bir hikâyeci olan yazarın kendine özgü, şiirsel bir üslubu var. Diğer eserlerinde olduğu gibi bu kitabında da bunu sıklıkla görürüz. Olayı, çevreyi, ortamı, yaşanan zamanı öylesine canlı ve hoş bir üslupla tasvir eder ki anlatılanların insanın zihninde net olarak canlanmaması mümkün değil.
Kitapta iki ayrı hikâye ele alınıp en sonunda birleşiyor. Birinde din için, ezan için kurtuluş savasında mücadele etmiş bir ihtiyarın savaştan sonra kimliğimizden uzaklaşma yolunda yapılan düzenlemeler ve köklü değişimler sonucu hayata küsüp evine kapanması ve kendisini dış dünyadan soyutlayarak gül yetiştirmeye adaması anlatılır. Diğerinde ise yurt dışında yaşayan bir grup gencin özümüzden ve kimliğimizden nasıl uzaklaştığı ve nasıl yalnızlaştığı en güzel şekilde tasvir edilir.
Düşmanlar savaşarak neyi ortadan kaldırmak istemişlerse, savaşı bizim kazanmamıza rağmen savaştan sonra onların istedikleri gerçekleşmişti. Bu gerçeği ve eve kapanma sebebini kitapta şu cümlelerle dile getiriyor yazar:
“Ölümü göze almakla elde etmek istediğimiz bir şey vardı bizim de, savaşırken, savaştan sonra baktık ki onlar için savaşmamışız. Düpedüz aldatılmışız. İşte insanın zoruna giden bu oluyor.
Mesele sadece bu değil tabi. Bizi aldatanlara karşı bir şey yapmamız gerekirdi, yapamadık. Bilmem, belki de bunun utancına katlanamadım, onun için eve kapandım.”
Özellikle kitabın şu kısmı çok etkilemiştir beni:
Torununun ısrarıyla bir sabah namazı için birlikte camiye giderler. 50 yıl sonra ilk kez dışarı çıkmıştır. Camiyi tıklım tıklım dolu bulacağını sanır ama yanılır. Camiye girerken ayakkabılıkta bir fötr şapka görünce tüyleri diken diken olur. Yanından geçen sarıklı ve cübbeli birini görünce sevinir. Bunca insanın içinde kıyafetini değiştirmemiş bir tek o var, diye düşünür. Cesaretine hayran kalır ve imamı kutlamak ister. Namazdan sonra imama yaklaşır ama şok geçirir. Sarığı ve cübbesi yoktur artık imamın. Üstelik sakalsızdır.
Ey insanlar, der ama onu kimse duymaz. Ardından bir daha yineler ardından ey cemaati müslimin diye son kez yineler ve cemaat toplanır onu dinler. Cemaate sorar:
“Siz Nasranî misiniz? Yoksa Mecusi misiniz? Zamanın uzaklarından gelmiş bir garip sizi şu halinizle görse vallahi size Müslüman demezdi. Sizler namaz kılan Nasranîlere benziyorsunuz. Namaz kılıyorsunuz ama görünüşünüz Nasranîler gibi. Dışı kâfire benzeyen insanın içi de ona benzemeye başlar. Kâfirleri dost edinenler ve onlara benzemek isteyenler onlar gibi olur.”
Bu sözlerinin sonucunda ne olduğunu da siz tahmin edin artık.
Kitabı okumanızı tavsiye ederim. Toplam 144 sayfa olan bu eseri çok kısa bir sürede bitireceksiniz. Bu kitaptan sonra yazarın “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler” kitabını da aldım. Siz de benim gibi devamını getirmek isteyeceksiniz diye düşünüyorum.
İyi okumalar…