HACI VEYİSZADE MUSTAFA KURUCU KİMDİR?
1900’lü yıllarda Konya’daki maneviyatın öncüsü olmasından dolayı “İkinci Mevlana” olarak anılan abide şahsiyet Hacı Veyiszade Mustafa Kurucu, hem imam hem muallim olarak halkına hizmet etmiş, İslam’ın nasıl yaşanacağını en güzel şekilde bizlere gösteren bir Allah dostudur. Konya’da doğmuş; bu şehrin tanınmış din alimlerinden Zâr Efendi Medresesi müderrisi Hacı Veyis Efendi’nin oğludur.
Konya İmam Hatip Okulu, onun öncülüğünde kurulmuştur. Konya’daki pek çok hayırlı işe öncülük ettiği, pek çok vakfın kuruculuğunu yapmıştır. Hocalığı sırasında öğrencilerine maddi ve manevi yardımda bulunan Hacı Veyiszade, okul, kurs binası, öğrenci yurdu, hastahane, aş ocağı, yol yapımı gibi pek çok alanda hizmet veren derneklere, vakıflara faal üye olarak katılmıştır.
Hacı Veyiszade Mustafa Efendi’nin selamı meşhurdur. Çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç, ölü diri herkese selam verirdi. Çocuklar Hacı Veyiszade Mustafa Efendi selam vermeden sıraya geçer, önce selam verme işini çocuklar yapar, O da onların başını okşar, elindeki çerez torbasından sarı leblebi ikram ede ede giderdi. Hayatında İslam’ı yaşama adına ne varsa bulabileceğimiz biridir. Teheccüd namazını çocukluğundan beri hiç kaçırmamıştır.
İyiliğe sevinir, kötülüklere karşı irkilerek kaşını çatar; üzülür ama gıybetini ettirmezdi. Şikayeti sevmezdi.
Sık sık şöyle dua ederdi: “Allah sa’yinizi meşkûr, zenbinizi mağfur, hizmetinizi makbul eylesin.”
Hacı Veyiszade Mustafa Efendi’nin en çok söylediği sözlerden birisi “Kızmayacan, kızdırmayacan; kırmayacan, kırılmayacan.” idi. Öğrencileri zaman zaman kızdırmak isterdi, o da “Size beddua edeceğim, elinizi açın” der ve: “Allah’ım bunları muallim eyle, Allah’ım bunları muallim eyle!” diye dua ederdi.
Gönül karartıcı bir cümlesi yoktu. Gönül insanı idi. Kışın ayazında gece yarısı kapısını çalan birinin “Hocam atım hastalandı, bir okuyuver” teklifine karşı hemen hazırlanır, hastalanan atı okumaya giderdi.
Hoca Efendi kimsenin kalbini kırmaz, kimsenin aleyhinde bulunmaz, ağzından ağzından boş söz çıkmazdı. İlimde, edepte, tevazuda bir eşi daha yoktu. “Efendim! Siz mi büyüksünüz, yoksa İbrahim Efendi mi?” diye soran birine, “O benden büyük, ama ben ondan önce doğmuşum!” diye cevap vererek edeb ve tevazunun en güzel örneğini sergilemişti.
Nafile namaz kılmayı çok severdi. Fırsatını buldu mu hemen namaza dururdu. Okulda sınav yaparken yazılı kağıtlarını dağıtır, soruları sorar, kendisi de seccadeyi serer namaza dururdu. Namazdan sonra ise kopya çekenleri bir bir sayar ve azarlardı. İsterse kitabı yazsınlar ama bildikleri kadar not alırdı.
Boynundan hemen hemen hiç çıkartmadığı mendili daima tertemiz bulundurur, zaman zaman da onu çıkarıp içine meyve doldururdu.
Bir gün hem bakkallık hem manavlık yapan Hacı Arif Ağa’nın dükkanına uğramıştı. Selamdan sonra Hoca Efendi, devamlı boynuna taktığı yağlığını çıkarmış, “Şuna bir kaç kilo meyve tartıver” demiştir. Arif Ağa, Hoca Efendi’ye hürmeten meyvenin en güzellerini seçip ayıklamaya başlayınca, mendilindeki meyveleri sandığa boşaltarak:
“En iyilerini bana vereceksin de öbürlerini kime satacaksın? Öteki müşterilere haksızlık olmaz mı bu? Karıştır da tart şunu” demiştir.
Hacı Veyiszade 5 Şubat 1960’ta vefat etti ve ertesi gün Üçler Kabristanı’na defnedildi. Cenaze namazı Kapu Camii’nde her faniye nasip olmayacak sayıda kalabalık bir cemaatla kılındı. Tabutu, gidilecek mesafe çok kısa olmasına rağmen uzun süre eller üzerinde taşınarak saatler sonra defnedilebildi.
Merhum, kendisini anlatmaya kelimeler yetmeyecek bir insandı. Mekanı cennet olsun. Rabbim şefaatine nail eylesin. Kendisiyle alakalı yazılan bir kitabı tanıttığımız şu yazımızı da okumanızı tavsiye ederim.

HACI VEYİSZADE MUSTAFA EFENDİ’NİN DUASI
Yastığım seccade olsun, uykum namaz kılsın, soluğum zikir çeksin Allah’ım. Ayağımdan başıma, doğduğumdan bu yaşıma bütün günahlarıma tövbe ya Rabbi!
Öleceğime bütün kalbimle inanıyorum, Azrail’i karşıma güler yüzle çıkar ya Rabbi!
Gözümün ışığını, beynimin dimağını, elimin, kolumun, ayaklarımın direncini, tüm vücudumun güç ve kuvvetini elimden alma ya Rabbi!
Bakışım ibadet, sükûtum tefekkür olsun. Konuşmam zikir yapsın. Göz açıp kapayıncaya kadar bizi nefsin elinde bırakma ya Rabbi!
Her nefeste dilimi zikirden, kalbimi şükürden, beynimi fikirden ayırma ya Rabbi!
Aileme kötülük yapmak isteyenlere mani ol Allah’ım!
Allah’ım, günahlarını affettiğin sıddıklardan eyle! Onların sohbetlerine, zikirlerine ilhak eyle ya Rabbi!
Yeni doğmuş sübyan gibi karşına çıkarmayı nasip eyle. Bizleri salih kulların arasına katıver. Defterimin kapanmayacağı hayırlar yapmayı nasip et. Naim cennetinin varislerinden eyle. Annemi ve babamı affet. Kabirde yüzümü kara çıkarma ya Rabbi!
İçtiğimiz, bu dünyada “zemzem”; öbür dünyada “kevser” olsun.
Geçtiğimiz, bu dünyada “doğru yol”; öbür dünyada “sırat” olsun.
Aldığımız, bu dünyada “güzel ahlak örneği”; öbür dünyada “nurlu berat” olsun.
Girdiğimiz, bu dünyada “Mekke-Medine”; öbür dünyada “Cennetü’l-âlâ” olsun.
Gördüğümüz, bu dünyada “Beytullah, Ravza-i Mutahhara, Mina, Arafat, Müzdelife, Uhud” olsun; öbür dünyada “cemalullah” olsun.
Azığımız, hem bu dünyada hem öbür dünyada “takva, güzel amel, güzel ahlak” olsun.
Sofralarımız, “ilim sofrası” olsun.
Dostlarımız, bu dünyada “hak dostları, alimler, dervişler”; öbür dünyada da “Peygamberler Ordusu” olsun inşallah!
Lâ İlâhe İllâllah. Kalbimizi karartma!
Lâ İlâhe İllâllah. Rızkımızı daraltma!
Lâ İlâhe İllâllah. Bizi imansız bırakma!
Lâ İlâhe İllâllah. Kabirde bizi bunaltma!
Lâ İlâhe İllâllah. Kendi kapından başka kapı aratma!
Lâ İlâhe İllâllah. Kendine kul, habibine ümmet olmaktan bizi bir an bile ayırma!
Lâ İlâhe İllâllah. Hesapsız sabır ver!
Lâ İlâhe İllâllah. Azapsız kabir ver bizlere Allah’ım!
Âmin.