“Ne yetiştiriyoruz?, Nasıl bir okul?, Nasıl bir ortaöğretim?” sorularının cevabını aramaya devam ediyoruz. Yazının 2. bölümü sizlerle…
Fransızcada “Bon pour l’orient” (Doğu için yeterlidir) diye bir tabir vardır. 1960’lı yıllara kadar Fransa’da okuyan doğulu öğrencilerin diplomalarına vurulan bir damgadır bu. “Şarkta muteberdir, şark için yeterlidir”, yani “kolonilerde ve eski Osmanlı topraklarında kıymeti vardır fakat Avrupa’da geçmez” manasında, diploma sahibinin ikinci sınıf bir eğitim aldığını ve diplomanın da değersiz olduğunu vurgulamak için kullanılmıştır. Örneğin; doktora yapan kişi doğulu yani İslam beldelerinden gelmiş ise çok da iyi yetişmeden ve zorlanmadan doktor olsun gitsin, bu eğitim ona yeterli deyip kısa yoldan diploma veriyorlar. Ama bir Fransız’a o kadar az bilgi ve az başarı ile o unvanı vermezler. Çünkü kendi insanlarının çok iyi yetişmesini isterler. Tabii, zamanla doğuyu ve doğu insanını küçümsemenin en kestirme yolu olarak siyasi literatüre de girmiştir bu ibare.
Batının doğuya karşı bu bakış açısı Osmanlı topraklarında ister istemez bir geri kalmışlık duygusu oluşturmuştur. İnsanımızın dünya ile her alanda yarışabilmesi ve Gazi Mustafa Kemal’in hedef gösterdiği muasır medeniyet seviyesine ulaşabilmemiz için öncelikle içimizdeki bu öğrenilmiş çaresizlik duygusundan vazgeçmeli ve batının kendi insanını yetiştirmek için verdiği emekten çok daha fazlasını kendi insanımız için göstermeli; bunun için de verilen eğitimin niteliğini artırmalıyız. Fransa’nın doğudan gelenleri aşağılamak için uyguladığı sistemi kendi insanımız için uygulamaktan vazgeçip kolay yoldan diploma dağıtmak yerine, diplomayı hak etmek için çok çalışmak gerektiğinin farkına varmalı ve diplomayı değerli kılmalıyız. Öğrenciye sağlanan kolaylıklar, hak etmeden verilen şişirilmiş notlar öğrencinin faydasına değil zararınadır. Necm Suresi 39. ayette “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” buyrulmaktadır Öğrenci başarmak için ne kadar zorlanırsa, ne kadar gayret gösterirse başarıdan o derece haz alır, o derece terakki eder ve o derece nitelikli insan olur. Hedefimiz nitelikli ve kaliteli insan yetiştirmek ise emek olmadan yemek olmayacağını ve zafere çiçekli yollardan gidilmeyeceğini bilmeli ve ona göre bir sınıf ve ders geçme sistemi geliştirmeliyiz. Tabi bu sistemi tarihimiz, medeniyetimiz, özümüz ve geçmiş tecrübelerimizden yola çıkarak nev’i şahsına münhasır olarak kurmalıyız. Sistemde ortaya çıkan eksiklik ve hataları ise sistemi ilga ile değil ihya ile düzeltmeli; yani sistemi komple kaldırıp yerine yeni sistem getirerek değil, mevcut sistem üzerinde iyileştirmeye giderek çözme yöntemine gidilmelidir.
Yukarıda bahsettiklerimizden yola çıkarak şu hususlar önerilebilir:
* Öncelikle akademik anlamda ilerleyebilecek öğrencileri akademik liselere; akademik seviyesi yeterli düzeyde olmayan öğrencileri ise meslek liselerine ve çıraklık eğitim merkezlerine yönlendirmeli, öğrenciler istidatlarına göre eğitim almalı. Bunun için de ortaöğretime geçiş sisteminde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
* Öğrenci ortaöğretime geçtikten sonra ortaöğretim sınıf ve ders geçme sisteminde diplomayı değerli kılacak düzenlemeler yapılmalıdır. Bu sebeple sınav ve not verme sisteminde belli standartlara ulaşmamız gerekmektedir. Örneğin bir öğretmen, öğrenciler daha çok gayret etsin ve daha çok bilgiye sahip olsun diye sınavda öğrencileri zorlayıcı sorular sorarken başka bir öğretmen tam tersi çok kolay sorular sorup bol keseden not dağıtabilmektedir. Dolayısıyla aynı konuyu gören öğrenciler arasında farklı soru şekillerinden doğan not ve bilgi farkları oluşabilmektedir. Bazı öğretmenler tarafından öğrencilerin notları şişirilebilmekte, dolayısıyla alınan not ile edinilen bilgi ve beceri örtüşmemektedir.
Bu tür durumların önüne geçebilmek için en azından bazı sınavların ilçe, il veya bakanlık tarafından ortak yapılması, öğrencilerin sınav kâğıtlarının başka okullardaki öğretmenler tarafından okunması, üniversitelerdeki gibi dönemde 2 kez sınav haftası oluşturulup o hafta tüm okullarda sınav yapılması ve ders işlenmemesi, sınavların kelebek sistemi gibi kopya çekmeye müsaade etmeyecek şekilde karma yapılması gibi seçenekler düşünülebilir. Böylece öğretmenler ve okullar arasındaki fark görülebilecek ve daha iyiyi elde etmek için gerekli adımları atmak mümkün olabilecektir.
* Öğrenci gayreti kadar öğretmen gayreti de nitelikli bir eğitim için olmazsa olmazdır. Bu sebeple öğrencinin aktif olduğu etkinlik temelli ders işlemeyi öğretmenlerimize kazandırmamız gerekmektedir. Bakanlığın son dönemde icraata geçirdiği “Öğretmenlerimizle 2023’e Projesi” ve “Öğretmen Strateji Belgesi” gibi çalışmalar bu eksiğimizi kapatmak amacıyla yapılan önemli çalışmalar olarak görülmektedir.
* Her ne kadar son yapılan değişiklikler ile müfredat sadeleştirilmeye çalışılsa da ders kitapları hâlâ olanca kalınlığını korumakta ve öğretmenler müfredat yetiştirmek için adeta nefes almadan koşturmak zorunda kalmaktadır. Az zamanda çok şey öğretmek durumunda kalan öğretmen, istenilen kazanımlara ulaşma konusunda sıkıntı yaşamaktadır. Hedef küçük ve zaman yeterli olursa hedefe ulaşmak mümkündür. Fakat hedef büyük ve zaman kısıtlı ise bu hedefe öğrencinin çok çalışmadan ulaşması mümkün görünmemektedir. Ayrıca bu kısıtlı zaman dilimi sık sık okulların olmazsa olmazı olan sosyal etkinlikler ve çeşitli projeler ile bölünüp daha da kısıtlı hale gelirse varılmak istenen hedefe nasıl ulaşılabilir? Eğitim öğretimin olmazsa olmazı sosyal ve kültürel etkinliklerin okullarımızda daha verimli şekilde uygulanabilmesi için de bir takım düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu aşikardır.
Yazının 3. ve son bölümünü okumak için tıklayınız.
Bekir Salih KORKMAZ
BEYŞEHİR-Mart 2018