Ana Sayfa DERSLER TEFSİR Tefsir 2. Ünite (Tefsir İlmi ve Temel Kavramları) ÖZET

Tefsir 2. Ünite (Tefsir İlmi ve Temel Kavramları) ÖZET

10587
0

Tefsir İlmi ve Temel Kavramları ile ilgili 25 sorudan oluşan testi online olarak çözmek için TIKLAYINIZ.

Tefsir İlmi ve Temel Kavramları

Kur’an-ı Kerim Müslümanlar için dinlerini öğrenme açısından temel kaynaktır. Bu nedenle Kur’an’ın doğru anlaşılması için açıklanıp yorumlanması bir ihtiyaçtır. Tefsir ilmi de bu ihtiyacı karşılamayı amaçlar.

Her ilim dalının olduğu gibi tefsir ilminin de kendine özgü kavramları vardır. “Tefsir, te’vil, tercüme ve meal” tefsir ilminin temel kavramlarından bazılarıdır.

Tefsir

Tefsir, “fe-se-ra” kökünden türemiş bir kelimedir. Sözlükte, “keşfetmek, üzeri kapalı bir şeyi açmak, aydınlatmak” gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bir ilim dalı olarak tefsir; Kur’an lafızlarının okunuşlarını, anlamlarını ve delalet ettikleri hükümleri inceleyen ilimdir. Amacı, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin mana ve maksatlarını açıklamaktır.

Tefsir ilmi ile uğraşana müfessir denir.

Kur’an’ın ilk tefsir edeni, Kur’an’ın kendisidir. Peygamberimiz (s.a.v.) de risalet görevinin bir gereği olarak açıklanmaya ihtiyaç duyulan bazı ayetlerini tefsir etmiştir. Hz. Peygambere yüklenen bu görev bir ayette şöylece açıklanmaktadır: “Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). (Ey Muhammed) İnsanlara kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın diye sana da Kur’an’ı indirdik.” (Nahl suresi, 44. ayet)

Bir müfessirde bulunması gereken bazı özellikler:

  1. Arap dilini çok iyi bilmek.
  2. Kur’an ilimlerine vakıf olmak.
  3. Kur’an’ın geneline hakim olmak.
  4. Hz. Peygamber’in sünnetini iyi bilmek.
  5. Nüzul ortamını ve nüzul sebeplerini bilmek.
  6. Dini ilimlerin yanı sıra sosyoloji, psikoloji, tarih gibi ilimlerin verilerinden haberdar olmak.
  7. Sahabe ve tâbiin görüşlerini bilmek.

Tevil

Tevil, “evl” kökünden türemiş bir kelimedir. Sözlükte, “bir şeyi aslına, kaynağına döndürmek” demektir. Terim olarak ise, bir sözün muhtemel anlamlarından birini seçerek o sözle ilgili asıl manaya ulaşmak demektir.

Tevil, bir sebep veya bir delilden dolayı bir ayetin zahirî mealinın dışında “Kur’an ve Sünnete uygun bir
şekilde olmak üzere yorumlanması” anlamında da kullanılır.

Müfessir, tevil yaparken ayetin muhtemel manalarından birini seçer. Aynı zamanda asıl manaya ulaşmak için belirli usul ve kaidelere uyar. Ancak sonuçta, ayetle ilgili yorumlardan birini seçerken kişisel tercihte bulunur. Tefsir ve te’vil, başlangıçta aynı anlamda birbirinin yerine kullanılmaktayken zamanla farklı anlamlarda kullanılan iki kavrama dönüşmüştür.

Tercüme

Tercüme, sözlükte “bir sözü bir dilden başka bir dile çevirmek, nakletmek” anlamına gelir. Tercüme yapan kişiye ise mütercim denir. Terim olarak tercüme, bir sözün başka bir dildeki karşılığını bularak manasını o dile aktarmaktır.

Tercümede iki yöntem uygulanır: Bir metnin bütün özellikleriyle başka bir dile aynen tercüme edilmesine lafzî (harfî) tercüme denirken, asıl metnin sadece manasının başka bir dile aktarılmasına manevi(tefsîrî) tercüme denir.

Meal

Meal, “evl” kökünden türetilmiş bir kelimedir. Bir şeyin amacı, varacağı sonuç anlamında kullanılır. Meal, bir sözün anlamını yaklaşık olarak vermektir. Terim olarak ise; Kur’an-ı Kerim’in kısa açıklamalarla bir başka dile çevrilmesidir.

Kur’an’ı bütün incelikleriyle, tüm mana ve maksadıyla bir başka dile tercüme etmek mümkün değildir. Bu nedenle, Kur’an’ın çevirisini açıklamalarla desteklemek gerekir. Kur’an’ın bir başka dile çevirisine “tercüme” değil de “meal” denmesinin nedeni budur.

Tercüme veya meal, Kur’an’ın aslının yerini tutmaz ve namazda kıraat olarak okunmaz. Çünkü tercüme ya da meal, Kur’an’ın kendisi değil çevirenin Kur’an’dan anladığıdır. Bu nedenle meallerde bazı farklılıklar görülebilir.

Meallerde görülen farklılıkların nedenleri şunlardır:

  1. Kur’an ayetlerindeki kelimelerin bazen çevrildiği dilde bire bir karşılığı olmaması
  2. Çevirmenlerin farklı sosyal ve kültürel yapılarda yetişmiş olmaları
  3. İnsanların algılama düzeyi ve ifade etme gücü farklı olması
  4. Ayetlerin anlam zenginliği ve derinliği sebebiyle, çevirmenler bazen anlamlardan birini tercih etmek zorunda kalmaları

Tefsirle İlgili Diğer Terim ve İlimler

Ulûmu’l-Kur’ân [ عُلُومُ الْقُرْاٰنِ ] (Kur’an ilimleri) adı verilen tefsir ilmi ile ilgili terimler şunlardır:

Mekkîlik ve Medenîlik

Kur’an’ın sureleri, Mekkî sureler ve Medenî sureler olmak üzere ikiye ayrılır. Hicretten önce Mekke veya dışında inen sureye Mekkî; ondan sonra Medine veya dışında nazil olan surelere de Medenî sure denir.

Mekkî surelerde sıkça Allah’a (c.c.) iman, tevhidin ispatı, her türlü şirkle mücadele, Allah’ın (c.c.) azameti, O’na itaatin gerekliliği ve kıyamet gününe iman gibi konular yer alır. Yine Mekkî surelerde, doğruluk, güçsüzü ve zayıfı korumak, iyilik, akraba ziyareti, anne-babaya iyi muamele, komşu hakları, dilin ve kalbin korunması gibi ahlak ilkeleri, zulüm, adam öldürme ve zinanın çirkinlikleri gibi konular işlenir. Kur’an’ın 114 suresinin yaklaşık dörtte üçünü, Mekkî sureler oluşturur.

Mekkî surelerin başında kasem (yemin) sık sık kullanılmıştır.

Bakara ve Âl-i İmrân sureleri hariç başında hurûf-ı mukattaa bulunan sureler Mekkî’dir.

İçinde secde ayeti ve [ كَلاَّ ] “Hayır, asla!” kelimesi bulunan sureler Mekkî’dir.

Bazı istisnaları hariç içinde geçmiş peygamberlerin ve ümmetlerin kıssaları ile [ يَآ اَيُّهَا النَّاسُ ] hitabı bulunan sureler Mekkî’dir.

Medenî sureler ise veciz olmakla beraber genellikle daha uzundur. Bu surelerde daha çok hukuki meseleler, hadler, toplumsal hayatı düzenleyen kurallar, münafıklar, ehl-i kitap ile ilişkiler ve mukatele konuları yer almaktadır. Namaz hariç diğer ibadetler bu surelerde farz kılınmıştır. Medenî surelerde örnek bir İslam toplumunun oluşturulması hedeflenmiştir.

Medenî surelerde, ayetler [ يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ] “Ey İnananlar!” veya [ يَا اَهْلَ الْكِتَابِ ] “Ey kitap ehli!” çağrısıyla başlar. Evlilik, miras ve cihat (savaşma anlamında) gibi konularda hükümler gelmiş, münafıklardan bahsedilmiştir.

Esbab-ı Nüzul

Esbab-ı nüzul, ayetlerin iniş sebepleri anlamına gelir. Terim olarak; Peygamberimiz zamanında meydana gelen ve bir veya birkaç ayetin yahut bir surenin inmesine sebep olan olay, durum ya da Resûlullah’a sorulan soru demektir.

Nüzul sebeplerine dair bilgiler, olayı bizzat yaşayan veya ona şahit olan sahabîler tarafından nakledilmiştir. Esbab-ı nüzul konusuyla alakalı bilgiler, Tedvin Dönemi’nde yazılan tefsirlerde ve hadis kitaplarının tefsir bölümünde, daha sonra özel kitaplarda toplanmıştır.

Sebeb-i nüzulü bilmek, bu ayetler veya surelerin arasında ilgi kurulmasına, ayetler açıklanırken muhataplarda dinleme arzusunun daha canlı olmasına vesile olur.

Nâsih ve Mensûh

Nesh, bir ayetin hükmünün, daha sonra gelen bir ayetle kaldırılmasıdır. Hükmü kaldırılan ayete mensûh, hükmü kaldıran ayete nâsih, bu olaya da nesh denir.

Sadece emir ve yasaklarda söz konusudur. İtikad, ahlak ve kıssalarda söz konusu değildir.

Nesh, sadece Hz. Peygamber’in risalet dönemiyle sınırlıdır.

Yüce Allah (c.c.), nesih yoluyla toplumun şartlarına uygun hükümler koyarak ahlaki gelişme zemini sunar. Nesh, insanların hükümlere alışmalarını sağlayan bir kolaylıktır, başka bir deyişle ilahi tedrici bir eğitimdir.

Neshe, sarhoşluk veren içkinin kaldırılması örneğini verebiliriz. İçki 3 aşamada yasaklanmıştır.

Muhkem ve Müteşâbih

Kur’an ayetleri muhkem ve müteşâbih olmak üzere ikiye ayrılır.

Muhkem ayetler, Kur’an-ı Kerim’in maksadı kolaylıkla anlaşılan ayetleridir. Müteşâbih ayetler ise manaları bilinemeyen, anlamlarında kapalılık bulunan ya da birden çok mana ihtimali olup bu manalardan birisini tercihte zorluk olan ayetlere denir.

Muhkem ayetlerde ibadet, helal, haram ve amellere dair bilgiler yer alır. Müteşâbih ayetlerin ne anlama geldiği genel olarak iki kısımda incelenebilir: Birincisi, kıyametin ne zaman kopacağının bilgisi gibi bilinme imkanı olmayan ayetlerdir. Bunların manasını sadece Allah Teala bilir. İkincisi ise anlamı bilinmeyen kelimeler ve ilk bakışta anlamı tam açık olmayan ayetlerdir.

Garibu’l-Kur’an

Garib kelimesi sözlükte yurdundan uzak kalan kimse, kapalı bir kelime anlamlarına gelir. Terim olarak garibu’l-Kur’an, başka dillerden Arapça’ya girdiği veya az kullanıldığı için anlamı bilinmeyen kelimeler demektir.

Bazı kelimelerin anlamının herkes tarafından bilinememesi, Kur’an’ın ona yüklediği yeni anlam sebebiyle de olabilmektedir. Kelimelerin Kur’an’da nadir kullanılması da o kelimenin anlamının bilinememesine sebep olmuştur.

Doğal olarak bütün diller, yabancı dillerden kelimeler almış ve onları kendi potasında eriterek kelime hazinelerine katmıştır. Arap dili de yabancı dillerden aldığı bazı kelimeleri Arapçalaştırarak kullanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de, indirildiği dönemin günlük konuşma dilindeki bu gibi bazı garib kelimeler bulunur. Günümüzde garib diye tabir edilen bu kelimelerin manaları tespit edilmiştir.

İ‘câzu’l-Kur’an

İ’câz, sözlükte aciz bırakmak demektir. Terim olarak ise; insanların Kur’an’ın benzerini getirmekten aciz kalmasıdır. Mucize kelimesi de i’câz ile aynı kökten olup ‘aciz bırakan şey’ anlamına gelir. Bu anlamda Kur’an-ı Kerim Hz. Peygamber’in en büyük mucizesidir.

Kur’an’ın nazil olduğu gün gibi hiç değişmemesi ve yaklaşık yirmi üç yılda parça parça inmesine rağmen ayet ve sureleri arasındaki mükemmel ahenk pek etkileyicidir.

Kur’an’ın okundukça anlam ve konu içeriğinin zenginleşmesi ve her yönüyle daima taze kalması dikkat çekicidir.

Kur’an, kendisinin ilahi kaynaklı bir kitap olduğuna karşı çıkanlara meydan okuyarak onlardan, bir benzerini ortaya koymalarını istemiştir. Aradan asırlar geçmesine rağmen insanlar Kur’an’ın benzeri bir kitap veya sure meydana getirememişlerdir.

Kur’an’ın gaybi haber vermesine, Miladi 614 yılında Sasaniler tarafından kesin bir şekilde mağlup edilen Bizanslıların çok yakın bir zamanda onlara galip geleceğini bildirmesi ve yedi sene sonra bu galibiyetin gerçekleşmesi örnek verilebilir.

Vücûh ve Nezâir

Vücûh “yüz, cihet, yön” manalarına gelen vech kelimesinin çoğuludur. Kavram olarak vücûh; bir kelimenin Kur’an’da farklı anlamlarda kullanılmasıdır. Yani Kur’an’daki eş sesli kelimelerdir.

Her dilde olduğu gibi Türkçede de eş sesli kelimeler bulunmaktadır. Örneğin ‘‘başın ön kısmı, dış taraf, 100 sayısı’’ anlamlarına gelen yüz kelimesi bunlardan biridir. Ayetlerde türevleriyle birlikte on yedi ayrı anlamda kullanılan Hüda kelimesini vücûha örnek olarak verebiliriz. Hüda kelimesi Kur’an’da açıklama (beyan), din, iman, sebat, Hz. Muhammed (s.a.v.), irşad ve hidayet etmek anlamlarında kullanılmıştır.

Nezair ise “nazire” kelimesinin çoğuludur. Nazire, sözlükte ‘şekil, tabiat ve sözlerdeki benzerlikler’ anlamına gelir. Terim olarak nezair, bazı ayetlerdeki farklı kelimelerin aynı manayı ifade etmesidir. Yani Kur’an’daki eş anlamlı kelimelerdir. Mesela cehennem, sakar, hutame ve cehîm kelimeleri eş anlamlı kelimelerdir. Dilimizdeki çabuk, tez, seri, hızlı kelimeleri de eş anlamlı kelimelerin örnekleridir.

Hurûf-i Mukattaa

Hurûf, harf kelimesin çoğuludur. Mukattaa ise ‘kesilmiş şey’ anlamındadır. Terim anlamı ise; bazı sure başlarında bulunan ve tek tek okunan harflerdir. Mukattaa harflerine hecâ harfleri de denilir.

Hurûf-i mukattaa on dört harftir ve bu sayı Arap alfabesinin yarısına tekabül etmektedir. 14 ayrı kalıpta kullanılmıştır. 29 surenin başında hurûf-i mukattaa vardır.

“Her kitabın bir sırrı vardır. Allah’ın (c.c.) Kur’an’daki sırrı mukattaa harfleridir.” (Hz. Ebu Bekir)

Meseller

Mesel, insanlar arasında kabul görüp yayılmış, teşbihe(benzetmeye) dayalı hikmetli ve kinayeli veciz sözlerdir. Çoğulu emsâldir.

Kur’an ilimlerinden Emsâlü’l-Kur’an, insan ruhunda iz bırakan ve hayranlık uyandıran biçimde özlü olarak ifade edilen ayetleri inceler. Kur’an’da bu kavram, darb-ı mesel tamlamasıyla kullanılmıştır.

Meseller, manaları somutlaştırmaya yarar. Akılla kavranabilen soyut kavramların hafızada kalıcı hale gelmesine yardımcı olur.

Anlaşılması bakımından meseller iki gruba ayrılmıştır. Birinci kısım açık mesellerdir. Geçimini ziraattan sağlayan halkın yaşadığı Medine’de inen Bakara suresi 261. ayeti buna örnektir. Ayette, helal mallarını ihlasla Allah (c.c.) yolunda harcamak, yüz taneli yedi başak bitiren bir tohum ekmeye benzetilmiştir. Hedef bu amelin, bire en az yedi yüz kat sevap kazandıracağını muhataplara kolayca anlatmaktır.

İkinci kısım ise gizli mesellerdir. Bunları kavramak, derin düşünmeyi gerektirir. “Rabbinin izniyle güzel memleketin bitkisi güzel çıkar; kötü olan bitkiden ise faydasız bir bitkiden başka bir şey çıkmaz…” (A’râf suresi, 58) ayetindeki güzel toprak mümine, iyi mahsul de onun salih ameline; çorak toprak ise kâfire, kıt ve kötü ürün de onun kötü ameline benzetilmiştir.

Kıssalar

Kur’an kıssaları, ibret alınmak üzere anlatılan, tarihî gerçeklik ve doğruluk niteliği taşıyan olaylardır. Bir terim olarak kıssa, geçmiş kavimlere ait olaylar üzerinde dikkatleri yoğunlaştırarak insanı ders almak üzere derin tefekküre yönelten bir olgudur.

Kur’an’da kıssaların en güzeli olarak vurgulandığı kıssa Hz. Yusuf kıssasıdır.

Mecazlar ve Deyimler

Mecaz, bir sözü, bir delil ve bir alakanın varlığı sebebiyle gerçek anlamı dışında başka bir manada kullanmaktır.

Mesela bir ayette “Onlar hidayete karşılık dalaleti satın aldılar. Ancak onların bu ticareti kazanmamıştır…” (Bakara suresi, 16) buyrulur. Burada mecaz vardır. Çünkü onların bu ticareti kazanmamıştır sözü, esasen “Onlar bu ticaretlerinde kazanmamıştır.” demektir.

Mecaz dilimizde de aynı manada kullanılmaktadır. Mecazın karşıtı hakikattir. Mecaz ve hakikat, her dilin vazgeçilmez ifade zenginliklerindendir.

Tefsir İlmi ve Temel Kavramları ile ilgili 25 sorudan oluşan testi online olarak çözmek için TIKLAYINIZ.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız!
Lütfen ad-soyad bilginizi girin