Ana Sayfa DERSLER TEFSİR “Tefsir Tarihi” ÖZET

“Tefsir Tarihi” ÖZET

4278
0

TEFSİR TARİHİ

1. Hz. Peygamber’in Yaşadığı Dönemde Tefsir

Arapça olarak indirilen Kur’an-ı Kerim, Peygamberimiz tarafından anlaşılmış ve sahabeye ak­tarılmıştır. Peygamberimiz indirilen ayetler hakkında zaman zaman açıklamalar da yapmıştır.

Hz. Muhammed’in peygamberlikle ilgili üç temel görevi; kendisine indirilen vahyi insanlara iletmek (tebliğ), vahyi açıklamak (tebyin) ve kanun ve hüküm koymaktır (teşri). Bu nedenle Kur’an’ın tefsiri Peygamberimiz’le başlamıştır. Çünkü Peygamberimiz, vahyin ilk muhatabıdır. Kur’an, Peygamberimiz’e indirildiğinden onun en iyi ve en doğru açıklamasını da o bilmektedir.

Kur’an’ın ilk muhatapları olan sa­habiler onun ruhuna vakıf oldukları hâlde, ayetleri iyice anlamak ve doğru amel etmek konusunda zaman zaman Hz. Peygamber’in tefsirine ihtiyaç duymuşlardır. Peygamberimiz de lüzum gördükçe ayetleri tefsir etmiştir. Yaptığı açıklamalarla Kur’an’ın anlaşılmasını ve yaşanmasını sağlamış, amelî konulardaki davranışlarıyla da ayetlerin uygulanışını göstermiştir. Yani sadece sözle değil, aynı zamanda davranışlarıyla da fiilî bir tefsir yapmıştır. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de namaz ve hac sadece emredilmiş;­ nasıl yapılacaklarına dair detayları Peygamberimiz tarafından açıklanmıştır.

Kur’an tefsirinde hareket noktamız, metodumuz ve dayanağımız Hz. Peygamber’in merkeze alındığı bir yaklaşım olmalıdır, böyle yapılmadığı takdirde, Kur’an tefsirinde arzulanan hedefe ulaşmayız.

2. Sahabe Döneminde Tefsir

Kur’an, Peygamberimize sahabenin yaşadığı ortamda ve onların konuştukları dilde peyderpey nazil oluyordu. Bu nedenle sahabenin büyük çoğunluğu hangi ayetin nerede, nasıl, ne hakkında ve hangi sebeple nazil olduğunu biliyordu. Hatta ayetlerin indirilmesine neden olan olayların içinde yaşıyorlardı. Kur’an’ın ilk muhatapları olarak Kur’an’ın okunması, ezberlenmesi, yazılması, açıklanması, anlaşılması ve uygulanmasında Peygamberimiz ‘in yürüttüğü tüm faaliyetlere bizzat katılmışlardı. Anlayamadıkları bir ayeti doğrudan Peygamberimize sorup dinliyorlar. Böylece ayetlerde kastedilen anlamları bilginin asıl kaynağından öğreniyorlardı. Onlar da ayetlerin indirilme sebebini ve Peygamberimiz’in onlara öğrettiği her türlü bilgiyi sonraki nesillere naklederek tefsir ilminin temelini atmışlardır.

Sahabe içerisinde aralarında Ali b. Ebi Talip, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas, Ubey b. Kâ’b, Ömer b. Hattab ve Hz. Aişe’nin de bulunduğu kişiler Kur’an tefsiri konusunda ön plana çıkmışlardır. “Tercümanü’l-Kur’an” adıyla da anılan Abdullah b. Abbas tefsirle ilgili rivayetleri oldukça fazla olan sahabilerden biridir.

Sahabe Tefsirinin Genel Özellikleri:

  1. Sahabeler ayetlerin genel manasını vermekle yetinmişlerdir.
  2. Sahabe döneminde ahkâm ayetlerinden az sayıda hükümler çıkarılmıştır.
  3. Bu dönemde sebebi nüzule ağırlık verilmiştir.
  4. Sadece kısa yorumlar yapılmıştır.
  5. Müteşâbih ayetler üzerinde durmamışlardır.
  6. Ayetlerin tefsirinde Peygamberimizin sünnetinden gördüklerini ve hadislerinden doğrudan duyduklarını aktarmışlardır.

3. Tabiin Dönemi’nin Tefsirinin Genel Özellikleri:

  1. Peygamberimiz’le bizzat karşılaşmamış ve ayetlerin indirilişine tanıklık etmemiş olduklarından tabiin dönemi müfessirleri, ayetleri yorumlarken daha fazla açıklama yapma gereği duymuşlardır.
  2. Sahabe döneminde sınırlı sayıdaki ayetlerin tefsiri yapılmışken tabiîn döneminde Kur’an tamamen tefsir edilmeye başlanmıştır.
  3. Sahabe Dönemi’nde sözlü olarak devam eden tefsir hareketi, Tabiin Dönemi’nde de bazen sahifelere yazılmış olmakla birlikte, çoğunlukla sözlü olarak devam etmiştir.
  4. Tabiin müfessirleri ayetlerin yorumunda naklin yanında rey ve içtihadı da kullanılmaya başlamıştır. Bu da farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
  5. Farklı kültürlerle karşılaşmalar sonunda farklı görüşlere zemin teşkil eden tefsir anlayışları yaygınlaşmıştır.
  6. Arap olmayanlar (mevâlî), tefsir hareketinde daha fazla rol almaya başlamıştır.
  7. Bazı Müslüman âlimlerin, ehl-i kitap olarak kabul edilen Yahudi ve Hristiyanların kültürünü kıssaların tefsirinde kullanmaya başlamasıyla İsrailiyyât adı verilen rivayetler, İslam kültürüne girmiştir. Bu rivayetler, özellikle rivayet yöntemine dayanan tefsirlerin değerini düşürmüştür.
  8. Mekke ve Kûfe gibi tefsir okulları oluşmaya başlamıştır.

İbn Abbas’ın öğrencileri Said b. Cübeyr, Mücahid ve İkrime gibi tabiînin önde gelen müfessirleri nakle(hadise) dayalı rivayet yöntemini esas alan “Mekke ekolü”nü, Ubey b. Ka’b’ın öğrencileri, Zeyd. b. Eslem ve Muhammed b. Ka’b el Kurazî gibi tabiîler ise “Medine ekolü”nü oluşturdular. İbn Mesud’un öğrencileri İbrahim en Nehaî, Muhammed b. Sirin ve Hasan el-Basrî gibi tabiinin önde gelen müfessirleri ise nakil yanında reye dayalı dirayet yöntemini kullanan “Kûfe ekolü”nü oluşturdular.

4. Tefsirin Tedvin Dönemi

Toplamak, kaydetmek, yazıya geçirmek anlamındaki tedvin; “rivayet yoluyla hafızadan hafızaya nakledilen ve çeşitli yazı malzemeleri üzerinde dağınık hâlde bulunan tefsirle ilgili söz ve metinleri toplamak, düzenli bir şekilde yazıya geçirerek tefsir kitaplarını oluşturmak” anlamına gelir. Buna göre tefsirin tedvini denilince Kur’an tefsiriyle ilgili rivayetlerin düzenli bir şekilde kitaplarda toplanması anlaşılır.

Tefsir faaliyeti çeşitli aşamalardan geçmiştir. Bu aşamalar:

1. Sözlü Rivayet Dönemi: Peygamberimiz ve sahabenin dönemindedir. Sözlü kültürün daha yaygın olduğu Peygamberimiz Dönemi’nde Kur’an’la karışması ihtimali nedeniyle Kur’an dışında genellikle başka bir şey yazılmamıştır.

2. Tefsirin Kitabeti Dönemi: Peygamberimiz Dönemi’nde yazılmış az sayıdaki hadis sahifeleri ve muhaddislerce ezberlenen hadisler çeşitli mecmualarda toplanılmaya başlandı. Bu hadis mecmualarının bazı bölümleri ayetlerin tefsirleriyle ilgili olduğundan hadis kitaplarında “kitabu’t-tefsir” olarak adlandırıldı. Böylece tefsir rivayetleri, hadis kitapları içerisinde de olsa bağımsız bölümler oluşturmaya başladı. Yine bu dönemde Kur’an’daki kelimeler, başka dillerden Kur’an’a giren kelimeler, eş sesli ve eş anlamlı kelimeler üzerine araştırmalar yoğunlaştı. Bunların bir kısmı da yazıldı. Bu döneme tefsirin kitabeti adı verilmiştir.

3. Tedvin Dönemi: Tabiin döneminin sonlarında başlamıştır. Bu dönemde tefsir rivayetleri, hadis kitaplarının birer bölümü olmaktan çıktı. Kur’an’ı baştan sona tefsir eden bağımsız tefsir çalışmaları kitaplarda toplanmaya başlandı. Bu anlamda Kur’an-ı Kerim’i baştan sona tefsir eden ilk yazılı kitap, Mukâtil b. Süleyman (öl. 150/767)’ın “Kitabu’t-Tefsiri’l- Kebir”idir. Mukâtil’in tefsirinde kelimelerin farklı anlamları, ilk dönem kıraat farklılıkları verilmiş, sebeb-i nüzul, tarihî haberler ve şahıs isimleri çokça nakledilmiştir.

5. Kaynak ve Yöntem Bakımından Tefsir Çeşitleri

5.1. Rivayet Tefsirleri

Tefsir başlangıçta, Peygamberimiz ve sahabilerden rivayet edilen sözlerden ibaretti. İlk dönem müfessirleri Peygamberimiz ve sahabeden nakledilen sözlerle tefsir yapıyor ve kendi görüşlerine yer vermiyorlardı. Bu tür tefsirler, “rivayet tefsiri” olarak isimlendirilmiştir. Rivayet tefsirlerine me’sur, menkûl ya da naklî tefsir adı da verilmiştir.

Rivayet yönteminde bir ayet tefsir edilirken önce konuyla ilgili daha açıklayıcı başka ayetler nakledilir. Bunun ardından konuyla ilgili Peygamberimiz’in sünnetinden örnekler ve hadisler sıralanır. Sonra konuyla ilgili sahabe sözleri ve bazen de tabiîn sözleri nakledilir. Yani özetlersek kaynakları: Ayet, hadis, sahabe ve tabiîn sözleri, diğer tarihî haberlerdir

Rivayet tefsirleri Peygamberimiz’in ve sahabenin Kur’an ayetlerini nasıl anladıklarını ve uyguladıklarını anlatmaları bakımından önemlidir. Bununla birlikte bu tefsirlerden yararlanırken gerek Hz. Peygamber’e ve gerekse sahabe ve tabiîne isnad edilen uydurma sözlere dikkat edilmesi gerekir.

5.2. Dirayet Tefsirleri

Dirayet sözlükte anlama, idrak ve kavrayış anlamlarına gelmektedir. Başlangıçta müfessirler, sadece Peygamberimiz’in hadislerini, sahabe ve tabiinin sözlerini aktarıyorlardı. Zamanla İslam toplumunun genişlemesi, yeni ülkelerin fethi, değişik ilimlerin ve yaklaşımların doğması sonucu müfessirler rivayetle yetinemeyeceklerini gördüler. Bunun üzerine nakledilenlerin yanında müfessirler, Kur’an ve sünnete dayanarak re’y ve içtihadda bulunmak zorunda kaldılar. İşte Kur’an tefsirinde Peygamberimiz ve ashabından gelen rivayetler dışında kendi görüş ve düşüncelerini de aktaran akla dayalı bu yeni yönteme “dirayet yöntemi” adı verildi. Bu yöntemle yazılan tefsirler de “dirayet tefsiri” olarak adlandırıldı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız!
Lütfen ad-soyad bilginizi girin