Tekasür Suresi Hakkında Bilgi:
Tekâsür suresi Kevser Suresi’nden sonra, Mâûn Suresi’nden önce Mekke döneminde inmiştir.
Kur’an-ı Kerim’in 102. suresidir. 8 ayetten oluşmaktadır.
Adını ilk ayette geçen “tekâsür” kelimesinden alır.
#Tekâsür ne demektir?
Tekâsür; mal, mülk ve çoluk çocuğun çokluğuyla övünmek, çokluk yarışına girmek demektir.
Tekâsür Suresini Dinle:
Tekasür Suresinin Anlamı
- Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
- Çoğaltma yarışı sizi o derece oyaladı ki,
- Sonunda (kimin yakını daha çok diye) kabirlere bile gittiniz.
- Hayır! Yakında bileceksiniz!
- Hayır, hayır! Elbette yakında bileceksiniz.
- Hayır! Keşke kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız!
- Yemin olsun, cehennemi mutlaka göreceksiniz!
- Sonra kuşkusuz onu gözünüzle ayan beyan göreceksiniz.
- Nihayet o gün nimetlerden elbette sorguya çekileceksiniz.
Tekasür Suresinin Türkçe Okunuşu:
- Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.
- Elhâkümüt tekâsür.
- Hattâ zürtümül mekâbir.
- Kellâ sevfe ta’lemûn.
- Sümme kellâ sevfe ta’lemûn.
- Kellâ lev ta’lemûne ilmel yakîn.
- Le teravünnel cahîm.
- Sümme leteravünnehâ aynel yakîn.
- Sümme letüs’elünne yevmeizin anin naîm.
Tekasür suresini indirmek istiyorsanız tıklayınız.
Tekasür Suresinin Kısa Tefsiri
1. “Çoğaltma yarışı” diye çevirdiğimiz 1. ayetteki “tekâsür” kelimesi, bu sûre bağlamında özellikle “yüksek bir amaç gütmeden, nedenine niçinine bakmadan mal, evlât, yardımcı ve hizmetçi gibi her devrin telakkisine göre çokluğuyla övünülen şeyleri büyük bir tutkuyla durmadan çoğaltma yarışına girişmek, manevî ve ahlâkî sorumluluğunu düşünmeden alabildiğine kazanma hırsına kendini kaptırmak” anlamına gelmektedir.
Bu tutku bireysel olabileceği gibi toplumsal da olabilir. Âyette “tekâsür”kavramı Câhiliye toplumunun zihniyet yapısını tanıtmakla birlikte daha genel olarak evrensel bir mesaj içermekte, genel bir tespit ve dolayısıyla uyarı anlamı da taşımaktadır.
Nitekim birkaç asırdır özellikle “gelişmiş” denilen ülke ve toplumlarda hakim zihniyet olan kapitalizmin esası da durmadan üretmek, tüketip tekrar üretmek, kârı ve serveti sınırsızca çoğaltmaktır. İşte bu dünya görüşü ve onun doğurduğu uygulamalar da bu “çoğaltma yarışı”nın çağdaş örneğidir. Ancak insanlığın manevî ve ahlâkî değerlerini, birikimlerini sistem dışı bırakan, hatta tahrip eden bu yarış, sonuçta ekonomik ve siyasî gücü, iletişim imkânlarını da kullanarak bireysel ilişkilerden uluslar arası ilişkilere kadar uzanan bir haksızlık ve adaletsizlik düzeni doğurmakta ve nihayet dünyayı “global” bir mutsuzluk alanı haline getirmektedir.
2. âyetteki “mekabir” kelimesi “kabir” anlamındaki “makbere”nin çoğuludur. “Sonunda kabirleri ziyaret ettiniz” mealindeki cümleye müfessirler üç türlü mâna vermişlerdir:
a) Mecazî anlamda, “Sonunda ölüp kabirlere girdiniz.”
b) Yine mecazî anlamda, “Kabirlerdeki ölülerle övündünüz.”
c) Lafzî anlamda, “Bizzat kabirlere gidip ölülerle övündünüz.”
Tefsirlerde anlatıldığına göre Câhiliye Arapları mal, evlât, akraba ve hizmetçilerinin çokluğunu bir gurur ve şeref sebebi sayarlar, hatta bu hususta övünürken yaşayanlarla yetinmeyip kabilelerinin üstünlüğünü geçmişleriyle de ispat etmek için kabirlere gider, ölmüş akrabalarının kabirlerini göstererek onların dahi çokluğuyla övünürlerdi. Sûrenin iniş sebebi olarak bu tür rivayetler anlatılmış olmakla birlikte genel anlamda insan fıtratındaki mal, evlât ve taraftarların çokluğu ile övünme vb. davranışlar eleştirilmekte, gerçek üstünlüğün âhirette ortaya çıkacağı belirtilmektedir.
3-5. âyetlerin başındaki “hayır” anlamına gelen “kellâ” edatı, ebedî olan âhiret hayatını, orada verilecek hesabı ve bu hesap için hazırlık yapmayı unutup da fani olan ve ancak daha yüksek amaçlar için kullanıldığında bir değer ifade eden mal mülk vb. imkânları bilinçsizce çoğaltma yarışına girişip bunlarla övünmenin korkunç bir yanılgı olduğu gerçeğini pekiştirmek maksadıyla üç kez tekrar edilmiştir.
5. ayette “kesin bir bilgi” diye çevirdiğimiz “ilme’l-yakîn” tamlaması sözlükte “bir şeyi gerçek haliyle idrak etmek” anlamına gelen “ilim” ile “gerçeğe uygun kesin bilgi” anlamındaki “yakîn” kelimelerinden oluşan bir terim olup “kesin olan aklî ve nakli delillerin ifade ettiği bilgi” diye tarif edilmiştir.
6-8. “… gözünüzle ayan beyan göreceksiniz” diye çevirdiğimiz kısımdaki”ayne’l-yakîn” tamlaması sözlükte “göz” anlamına gelen “ayn” ile “gerçeğe uygun kesin bilgi” anlamındaki “yakîn” kelimelerinden oluşan bir terim olup gözlem yoluyla elde edilen ve doğruluğu apaçık olan bilgiyi ifade eder.
Ayne’l-yakîn ile elde edilen bilginin İlme’l-yakîn ile elde edilenden daha üstün ve kesinlik derecesi daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Yüce Allah dünya hayatında mutlak gerçeği kabul edip de âhiret için hazırlık yapmayan, aksine fani şeylere aldanıp onlarla başkalarına karşı övünenlerin âhirette cehennem azabıyla cezalandırılacağını yemin ederek haber vermiştir.
6. âyette “Cehennemi mutlaka göreceksiniz” ifadesinin mecazî bir görme şeklinde anlaşılmaması için 7. âyette “Onu ayne’l-yakîn olarak, gözünüzle ayan beyan göreceksiniz” buyurulmuş; böylece hem tehdit pekiştirilmiş hem de cehennem olayının büyüklüğü ifade edilmiştir. (Ebû Hayyân, VIII, 508)
8. âyet ise Allah’ın verdiği nimetlerin şükrünü yerine getirmek üzere O’nun yolunda ve emrettiği şekilde değerlendirmeyip de onları başkalarına karşı övünme ve kendini üstün görme aracı yapanların bu nimetlerden hesaba çekileceklerini, sonuçta cehennem azabıyla şiddetli bir şekilde cezalandırılacaklarını göstermektedir.
Kaynak: Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu: V/635.